35 kg. Zayıflama Adeta 'KENDİ KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞAN SİMURG’UM' BEN.
![]() |
yeniden doğuş hikayesi |
Bugün burada anlatacağım hikâyenin kahramanı benim.
Ben Sibel Esen; Cahit Sıtkı’nın, Dante’nin ortasındayım ömrümün diye telaffuz ettiği şiirindeki 35 yaşı da geçmiş durumdayım.
Üç evlat dünyaya getirmiş bir anne. Hayatını çocuklarına ve ailesine
adamış bir kadın. Hareketli ve enerjik bir üniversite hayatının ardından
almış olduğu evlilik kararı ve meslek hayallerini erteleme fikri beni
tipik bir ev kadını olma girdabının içine fırlatıp atmıştı. Kendi aldığım, bu isabetsiz ve iyi düşünülmemiş kararlarla kendi idam ipimi yine kendim çekmiştim.
Ben Sibel Esen, hayat yorgunu, içinde enkazla yaşayan; fakat yaşaması için mutlak sebepleri olan ve kaçacak yeri olmayan ruhu ölmüş bir kadın. Aslına bakarsanız dışarıdan onu tanıyıp bilenler, şen kahkahalar atan, etrafına neşe saçan biri diye bildi hep. Gülen gözlerinin ardındaki mutsuz çocuğu göremedi kimse.
Yapmak isteyip de yapamadıklarını ertelemiş, hedefleri ıskalamış,
yanlış zamanlarda yanlış kararlar vermenin pişmanlığı, soğuk bir urgan
gibi boynuna dolanmış bir kadın.
![]() |
zayıflamak için en iyi fırsat |
Ben Sibel Esen, yılların pişmanlıklarını, kazanmak isteyip de kaybettiklerini ve kaderin ona yüklediği yalnız savaşçı olmanın yükünü omuzlarında taşıyan bedenim, yemek yemenin verdiği hazla, mutluluk oyunları oynuyor, çağımızın sinsi hastalığının pençesine düşen obez bir kadın olup çıkıyordum. 28’li yaşlara kadar, gayet estetik bir görüntüye sahipken, hayatımın en büyük tokadını, DEPRESYON olarak tanımlanan o yıkıcı hastalıktan yemiştim. Ben o illetin pençesinden antidepresanlarla kurtulmaya çalışan bir aciz olup çıkmıştım. Çıkmaya çalışırken debelenmiş, debelendikçe de batmıştım. 28 yaş benim hiç de hatırlamak istemediğim, hafızamın o bölümünü resetlemek istediğim bir yaştır. Oysa ne kadar da gençlik kokan bir yaştır. Uzun lafın kısası ben artık bu ilaçlar olmadan asla iyileşemeyeceğime inanıyordum. Yıllar birbirini kovalarken, o narin bedenim genişlemeye ve akıl almaz bir şekilde kilo almaya ve şekilsiz bir bedene ve daha da mutsuz bir ruha doğru hızla yol alırken, artık bana aynalardaki çirkin aksim de eşlik ediyordu. Aynalara baktıkça mutsuz oluyor, mutsuz oldukça yiyor, yedikçe daha da dibe vuruyordum. Bu artık tam bir kısır döngüydü.
Çözüm aramıyor muydum? Tabi ki, fakat hep yanlış yerlerde ve yanlış yollarda arıyordum. Depresyon asla peşimi bırakmak istemeyen sinsi bir düşman olarak hep yanı başımdaydı. O günden bugüne kesin ve tam bir tedavi uygulamayı hiçbir psikiyatr sağlayamadı. Hepsinin tek bildiği ilaç yazmaktı. İki üç de süslü cümleler kurup, beni avutup, hayallerimi çalmaktan başka bir şey yaptıkları yoktu. Onlar kalem ellerinde, reçeteye hep idam fermanımı yazmayı tercih ettiler. Beni kronik ve çözümü olmayan bir illet deyip kendimle ve çaresizliğimle baş başa bıraktılar.
Ben Sibel Esen, her türlü antidepresan benden sorulur.
Artık bu konuda uzman bile sayılabilirim. Hayatı ilaçların eline terk
edilmiş biçare bir zavallı. Ve bunu izleyen diğer hastalıklar. 12 yıl
boyunca vücuda giren çeşit çeşit ilaç insanda ne gibi hasarlar bırakır
hepiniz az çok tahmin edersiniz. Bir yanı sözüm ona tedavi ederken,
diğer taraftan başka organların işlevsel bozukluğuna yol açtığını
ilaçların prospektüslerinde okumak mümkün. Kilo artışım artık rayından çıkmış bir tren gibiydi. Artık baskül en nefret ettiğim kâbusum olmuştu. Ve işte nur topu gibi yeni bir takıntım daha olmuştu. Rakamlardan nefret eder olmuştum. Ve 3 haneli rakamlar
artık benimle olmaya kararlı gibiydi. Artık bel gibi bir oyuntum yoktu.
Diz kapaklarım var mıydı hiç hatırlamıyordum. Sadece oradan buradan
fışkıran yağ depoları artık benim suretim olmuştu. Yaklaşık 5-6 yıldır
mübarek ramazan ayı benim kâbusum haline gelmişti. Daha 35 imde 50lik bir orta yaşlı gibi, iftar sonrası şiddetli uyku hali ve bitkinlik, titreme ve adeta yığılıp kalma gibi durumlar yaşıyordum.
İftar sofrasını saatler sonra kendime gelince toparlama gücünü kendimde
buluyordum. Biliyordum bu belirtiler hayra alamet değildi. Doktora
gitmeye korkar olmuştum. Çünkü babam ağır diyabet hastasıydı ve bende
böyle bir genetik mirasa sahiptim. Tamam diyordum, erken yaşta bir
hastalık daha kazandım. Bitmeyen bir çorap söküğü gibi, bir hastalık
diğerini o da bir başkasını tetikliyordu ne yazık ki. Artık bu duruma bir çözüm bulmanın zamanı geldi diyerek bir diyetisyenin kapısını aşındırmaya başladım. Şimdilerde bunun adına profesyonel yardım almak diyorlar. Oysa ben tecrübe ile sabittir ki boşa zaman kaybı, umut hırsızlığı ve hayal katilleri olarak adlandırıyorum. Diyet
merkezleri adı altında, benim gibi çaresiz insanların umutlarını
çalmaktan başka bir işe yaramayan umut tüccarları. Benim gibi zavallı
insanlara umut satıp karşılığında hayal kırıklığı hediye ediyorlar... Çünkü ben, benim gibi onlarca insanın ellerinin boş döndüğünü geçici
ve kesin olmayan tedavilerle boş yere oyalandığımızı görmekteydim. Ve
tartıda inip çıkan rakam kâbuslarını biz obezlere yaşatan, birer para
tuzağının içine düşmüştük. Bu sektör umarsızca PARA harcanan ve hiçbir
işe de yaramayan, inanılmaz bir tüketim sektörü. Tüketilenler de zavallı
bizleriz. Diyetisyenin istediği tahliller neticesinde, insülin
direnci gibi ve haşimoto troidi diye adlandırılan garip isimli yepyeni
hastalıklarım olmuştu. Artık kendimle alay eder olmuştum. Birinden
kurtulmadan diğerinin tuzağına düşen bir av gibi hissediyordum. Ve şu
yaşımda bir avuç ilaçla dolaşmak beni içten içe üzüyordu. Tabi ki bu
diyetisyen macerası da başladığı gibi hüsranla bitti. 3 ay boyunca
mutsuz ve bitik bir ruh haliyle direnenve her gününü işkence ile yaşayan
ben bu şartlanma ile bile ancak
7 kilo verebilmiştim. ama bunu severek uygulamıyordum. Adeta sıkı bir
kampta gibi sadece yememe odaklı ve sürekli stres halinde verilen 7
kilo. Bunun bile olmasına hala inanamıyorum. Fakat 3 ayın sonunda pes
deyip normal hayatımın akışına kendimi bırakmak zorunda kaldım. Zorla
verdiğim 7 kiloyu geri almamak için kendi içimde büyük uğraş
veriyordum...
Ben Sibel Esen,
çıkmaz bir sokağın içine dalmış, yolunu kaybetmiş, karanlıklar içinde
bocalayan, biri elini uzatıp onu bu girdaptan çıkarır mı diye bekleyen,
gökyüzüne sessiz ve içten dualar yükselten ben, hayatımın dönüm
noktasında beni bekleyen mucizenin KİLOBEKÇİLİĞİ sistemi olacağını nereden bilebilirdim. Yıllar
sonra ilahi bir tevafuk olduğuna inandığım ve bu sistemin aktif üyesi
olmuş ve ciddi başarılar elde etmiş bu sistemle arkadaşım Hatice Yılmaz
sayesinde tanıştım. Onun tavsiyeleri ve izahatı neticesinde kendimi
hızlı ve büyük bir değişimin, içinde buldum. Bu
benim hayatımın reformuydu. Adeta yeniden doğuş olarak
adlandırabileceğim, yepyeni başlangıçları bu sistemde kazandığıma
inanıyorum. İşe kilobekçimin desteği ile doğru bildiğimiz
yanlışlardan arınarak başladık. Vücudun Şifresi adlı HALİL HARGULU
imzalı kitabı elime ilk aldığımda bir kitabın beni bu kadar sarsacağını
ve hayatımda büyük bir iz bırakacağını açıkçası tahmin etmiyordum. Oysa
bu benim için tam bir yanılgı oldu. Kitabı baştan sona iki kez ve altını
çizerek okuduğumda motivasyonum ve inancım had safhaydı. Bu sistemle
başarıya imza atan üyelerin öyküleri beni ikna etmiş ve heyecanımı iki
kat arttırmıştı. Evet, artık yeniden doğuş vakti benim için Nisan 2012 ile başlamıştı. Benim ikinci ve gerçek doğum günüm olarak adlandıracağım bu tarih kilo bekçiliğine başlama tarihimdir.
Ümitsizce
ve karamsarlıkla çıktığım bu yolda kaybettiğim nice güzellikleri geri
kazanacağımı nereden bilebilirdim ki? Mucize nedir diye sorsalar, dini
bir terim olan bu kavrama artık bu sistemde yaşadığım büyük dönüşümü de
eklerim.
Ben Sibel Esen, hayatının en önemli virajını, dönüm noktasını KİLOBEKÇİLİĞİ sistemi ile alan ruhundaki zincirlerden bir bir arınan,
yanı sıra bedeninin günden güne sağlığına ve estetiğine kavuşmasının
hazzını yaşayan, mutluluktan şımaran ve şımardıkça ne yapacağını
bilmeyen küçük masum bir çocuğa dönüştüğümü hissediyorum. Genç
kalmak diye bir şey duyardım hep dillerde. Ben şu yaşımda 50’lik bir ruh
ve bedenden çıkıp, ruhumu kaybettiğim 28li yaşlarıma geri dönmenin
sarhoşluğu içersindeyim. Çevremdeki herkes en az 10 yaş gençleştin deyip beni motive ederken,
kilo bekçimin büyük desteği, sabrı, emeği ve bilgeliği sayesinde sadece
kilolarımdan ve bedenimdeki yüklerden değil, kalbime ve ruhuma vurulmuş
zincirlerden de kurtulduğuma ve kurtulacağıma yürekten inanıyorum.
Bu sisteme üye olduğumda, yegâne amacımın kilo vermek olduğunu sizlerden
gizleyecek değilim. Oysa bu amaç ve hedefle çıktığım çetin ve
meşakkatli yolda kilo verip sırf beden sağlığıma kavuşmamın dışında
birçok şeyi de geri kazandığımı düşünüyorum. Her
şeyden önce, yaşama sevincimi, kendine güvenmenin ve inanmanın ne kadar
da büyük bir güç olduğunu, başarmak duygusunun tarif edilemez bir
lezzet içerdiğini ve yeniden güzel olduğunu hissetmenin mutluluğunu bu
sistemle yakaladım. Ayrıca benim için çok daha önemlisi, bedenimi esir
eden ilaçlar topluluğundan, önce Allahın izni sonrada kilobekçimin
rehberliği sayesinde kurtuldum. Yazının devamı için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder